Ahsen İlhan'ın kaleminden çıkan bu makale, Nietzsche'nin meşhur sözü "Gerçekler yoktur, yalnızca yorumlar vardır" düsturundan hareketle, günümüz dünyasında algının iktidarını ve hakikatin nasıl manipüle edildiğini sorguluyor. Zihnin kaygan zemininde, bilgiden çok algının belirleyici olduğu bir çağda yaşıyoruz. Peki, bu durum ahlaki, sosyolojik ve politik kanaatlerimizi nasıl etkiliyor?
Algının Gösterişli Köşkleri
Siyasi kanaatlerin artık gerçekliğin sağlam duvarları arasında değil, algının gösterişli köşklerinde şekillendiği bir dönemdeyiz. Hakikatler ise hayati öneme sahipken, yapay lezzetlerin cazibesi altında eziliyor. Su, hayatın kaynağı olmasına rağmen, renkli içeceklerin reklamları karşısında değerini yitiriyor. Gündemimiz de bu şekilde manipüle ediliyor. Algının iktidarında, hakikatler halüsinatif bir anlama bürünüyor.
Siyasilerin yalan ve manipülasyonla yoğurduğu hamurda yeterince oyalandık. Artık hakikatin loşluğunda gözlerimizi açma vakti geldi. Siyasi tarafgirlik, gerçek verileri görmezden gelmek anlamına geliyor. Körü körüne savunmak ise akıl sağlığımızı yitirmemize neden olabilir. Ülkemizde ve dünyada yaşanan olaylar, algı operasyonlarının ne kadar etkili olduğunu gözler önüne seriyor.
- Bir yanda ateş çemberine dönmüş bir coğrafyada Türk devlet aklı tarih yazıyor.
- Bir yanda kadim medeniyetimiz, dâhilî ve haricî operasyonlarla sarsılmaya çalışılıyor.
- Bir yanda savunma sanayiinde dev adımlar atılıyor.
- Bir yanda yerli üretimleri boykota çağıran fısıltılar yayılıyor.
Çığırtkanın Sesi Hakikati Boğuyor
Algı öyle bir hüküm sürüyor ki, yoksullara ücretsiz yemek dağıtan hizmetleri kaldırıp, aynı yemeği parayla satanları alkışlatabiliyor. İBB'deki yolsuzluk soruşturmalarında da benzer bir durum yaşandı. Suç isnatları, itiraflar ve deliller CHP tarafından sunulmasına rağmen, iktidar paydaşları eleştirildi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, çığırtkanın sesi hakikati bastırmaya devam ediyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin üzerinden yürütülen "Sürgün" algısı da bu manipülasyonun bir örneği. Proje okullarında görev yapan öğretmenlerin yer değiştirme süreci, siyasi bir sürgün gibi lanse edildi. Oysa bu, en başından beri planlanan ve olağan bir süreçti. Ancak yalan haberler ve manipülasyonlar, gerçeğin önüne geçti. Bu tür olaylar, şahsi yargıları bilimsel verilerin önüne koymanın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor.
Yalanın kol gezdiği bir ortamda, çocukları sokağa çağıranlar durup düşünmeli. Zillere basıp kaçan eller, dostlarımız olmayabilir. Kendi çıkarları için yapay kalabalıklar yaratanlar olabilir. Hakikatlere kör ve sağır olanlar, algının kaygan zemininde düşüp yara almaktan kurtulamaz.