
Zeytinlik Yasası: Sadece Ağaçlar Değil, Yaşam da Tehlikede!
Meclis'te görüşülen zeytinliklerin enerji ve maden yatırımlarına açılmasını kolaylaştıran yasa tasarısı büyük tepki çekiyor. Ekolojistler ve birçok kesim, bu tasarının doğrudan bir "talan yasası" olduğunu savunuyor. Tam da bu süreçte yayımlanan "Mukufluk" kitabı, zeytinlikleriyle bilinen Yırca köyünün termik santral sürecinde yaşadığı dönüşümü ve köylülerin direnişini anlatıyor. Kitap, sadece ekolojik bir yıkımı değil, kırsal yaşamın, müşterek üretimin ve kolektif hafızanın nasıl hedef alındığını da gözler önüne seriyor.
Zeytinlikler Enerjiye Kurban Mı Ediliyor?
"Mukufluk" kitabının yazarı ve Yırca Köyü Derneği gönüllülerinden Kenan Kahya, yasa tasarısının olası etkilerini değerlendirirken, bu durumun bir rastlantı olmadığını, mücadeleyle yazılmış bir kitabın, yerel mücadeleleri silmeye çalışan bir yasayla karşı karşıya gelişi olduğunu belirtiyor. Kahya'ya göre bu durum, kapitalizmin doğaya ve insan emeğine bakışını bir kez daha gözler önüne seriyor ve müşterek hafızanın susturulmak istendiğini gösteriyor.
Kahya, "Mukufluk’u, tam da böyle yasalar geçmesin, doğayı sömüren projeler yapılmasın diye yazdık. Birlikte hatırlamak, yaşanılanları anlamak, mümkünse dönüşmek ve dönüştürmek üzere yazdık." diyor. Yırca'da yaşanan acele kamulaştırma ve zeytin ağaçlarının kesilmesi, bu yasanın bir ön izlemesi gibi.
Teknik Dilin Ardındaki Siyasi Taktikler
Yasanın teknik dilinin bir sis perdesi olduğunu savunan Kahya, AKP iktidarının sermaye birikimini artırmak ve toplumsal yaşamı kendi fikrince düzenlemek için yeni kanuni düzenlemelere başvurduğunu belirtiyor. 23 yıllık iktidarları boyunca 22 kez maden yasası değiştirdiklerini ve zeytinliklere göz koydukları benzer yasa girişimlerinin ise 11.si olduğunu vurguluyor.
En kritik değişikliklerin projelerin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerine dair yapıldığını belirten Kahya, ÇED'in zaten doğayı sömüren projeleri ayrıştırma noktasında hiçbir işe yaramadığını ve şimdi bu süreçten de kurtulmanın peşinde olduklarını ifade ediyor. Ayrıca, acele kamulaştırma usulü ile istedikleri her yeri alabileceklerini ve itiraz dahi edilemeyeceğini ekliyor.
Kahya'ya göre bu yasa, yenilenebilir enerji projelerini hızlandırma mantığıyla "çevreci" bir kılıf altında sunuluyor olsa da, meraları güneş enerjisi projelerine açıyor ve ekolojik yıkıma neden olacak RES projelerinin önünü açıyor. Maden ruhsat bedellerinin düşürülmesi ve sözde rehabilitasyon bedeli tahsil edileceği de eklenmiş durumda. "Benden sonrası tufan anlayışıyla, dört bir yanımızı talan eden bu şirketler, alacakları yeni yetkilerle tüm hayatımızı yeniden şekillendirecekler." diyor Kahya.
Kırsal Yaşam ve Toplumsal Etkiler
Kahya, bu yasanın sadece doğaya değil, doğayla uyum içinde yaşayan insanlara ve o insanların kurduğu müşterek hayata yönelmiş bir saldırı niteliğinde olduğunu vurguluyor. Kırsal yaşam ve doğayla kurulan bağların iç içe olduğunu ve meselenin ekolojik yıkımı aştığını belirtiyor. Emeğin geçirdiği yapısal dönüşüm, dayanışma pratiklerinin gerilemesi, paylaşım kültürünün aşınması ve birlikte vakit geçirilen ortak zamanın azalması gibi faktörlerin, doğanın nasıl yönetileceği üzerinden kurulan bir "kırsal toplum mühendisliği" meselesi olduğunu ifade ediyor.
Bu yasayla, benzer deneyimlerin çok daha geniş coğrafyalarda yaşanabileceğini ve kendi toprağına emek veren üreticilerin işçileşebileceğini, kolektif toprak emeğinin yerini bireysel hayat mücadelelerinin alabileceğini belirtiyor. Kırsalda üretimin yalnızca geçim meselesi olmadığını, yaşamla kurulan bağ olduğunu ve bu yasanın kırsal emeği ortadan kaldırarak, bu üretim biçiminin yarattığı hayatı da hedef aldığını vurguluyor.
"10 yıl evvel Yırca zeytin direnişinde yaşanan da salt zeytin ağaçlarının kesilmesiyle ilgili değildi; yaşam biçiminin kökten değiştirilmesiyle ilgiliydi. Şimdi yapılan bu değişimin hukuki zemine taşınmasıdır." diyor Kahya.
Sonuç olarak, zeytinliklerin enerji ve maden yatırımlarına açılmasını kolaylaştıran bu yasa tasarısı, sadece çevresel bir tehdit olmakla kalmıyor, aynı zamanda kırsal yaşamı, toplumsal dayanışmayı ve kültürel mirası da hedef alıyor. Yasanın geçmesi durumunda, Yırca gibi birçok köyde yaşanan acı tecrübelerin tekrarlanması ve ekolojik yıkımın daha da derinleşmesi kaçınılmaz olabilir. Bu nedenle, doğa savunucuları, üreticiler ve tüm duyarlı vatandaşların bu yasaya karşı seslerini yükseltmeleri ve ortak bir mücadele hattı oluşturmaları büyük önem taşıyor.